20 Aralık 2025
Aksaray
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
-2°

HASRETİNLE YANDI GÖNLÜM

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sevgili okur, köşe başındaki rutin buluşmalarımızdan bir yenisinde daha beraberiz. Rastlantı köşesinin, hayatta karşımıza çıkan yalın tebessümlere bakış açımızı epey değiştirdiği; sıradan anların sözcüklere dökülürken tesirli hallere büründüğü ve hatta günün akışında, gecenin salınışında dimağlarda hoş tatlar bıraktığını hissetmekteyim. Diliyorum ki karşılıklı duygular içinde olalım. Gecikmeden köşe başında buluşalım.

Bu hafta cümlelerimi, namımıza uygun biçimde rastlaştığım bir anın üzerine kurmak istiyorum. Birkaç gün önce sosyal medya keşfetimde bir videoyla karşılaştım. Başlangıçta sesini bile açmadan kaydırdığım bir ekrandı aslında ama dikkatimi çeken derin bakışlar, istemsizce parmaklarımı geriye doğru hareketlendirmişti. Videoya geri döndüm. Geçip gidememiştim. Tüketilmiş teknoloji çağının en kötü getirilerinden olan; uzun süreli şeylere karşı, halihazırda epey düşük tahammül sınırlarımızı, daha da zorlayacak boyutlarda bir videoydu bu. Fakat belki de saniyeler diyeceğim kadar dar bir zamanda beni etkisi altına almayı başarmıştı. Videonun sesini açtım. ‘Hasretinle yandı gönlüm.’ diyerek başladı. Geçip gidebilmek ne mümkündü artık. Hasretle yanan, bu yanışla haykıran bir gönüle kayıtsız kalmak ne mümkündü.

45’lik taş plaktan çalıyor, antika bir gramofondan ahenkle yayılıyordu ses. Gramofonun üstüne konulduğu, yılların zarafetiyle yerini koruyan sehpa ile aynı dokudaki sandalyede oturuyordu sesin sahibi. Bunun böyle olduğunu ilkinde anlayamamıştım. Oysa gramofonun yanında, şimdilerde dekoratif olarak konulduğu çoktan belli gaz lambasının hemen bitişiğinde, çerçevelenmiş siyah beyaz bir fotoğraf çarpmıştı gözüme. Fotoğrafın önünde oturan, her bir kırışıklığı yaşanmışlıkla dolu, ak saçlı pamuk teyzenin bir zamanlar gencecik bir kız olduğunu düşünememiştim nedense. Ses öylesine büyülemişti ki beni, gördüğüm ayrıntıları zihnimde bir araya getirememiştim. Videonun altındaki açıklamayı okusam hemen birleştirecektim ama bakışların sürükleyiciliğine kapılmıştım bir kere. Derin ve öylesine anlamlıydı ki gözlerinin duruşu, yaşanmış olana mı yoksa hiç yaşanmayacak kalana mıydı bu bakış onu düşündüm. 

‘Gelecektin gelmez oldun, halimi hiç sormaz oldun.’ derken dudaklarındaki hafif titreyişi, ‘ Gözlerimde kanlı yaşlar, hasretin bağrımda kışlar.’derken bakışlarını boşluktan halının desenlerine çekişini, ‘Çaresizlik yolu bağlar, yokluğunda öldü gönlüm.’ ile bitirirken gökte yüzler görmek istercesine başını yukarı dosdoğru kaldırışını; tüm bunları çok nahif bir yerden, fark etmeden ve öylesine gerçekçi yapışını tekrar tekrar izleyince  şu kısacık anda ellerini tutup ona sarılmak istemiştim. 

Sesindeki tazelik, duraksamalardaki eda... Kim bilir 1972 yılında bu şarkının plak kaydını yapan, fönlü ve hacimli saçlarını geriye taramış, inci kolyesine bütünlük katmış kırmızı rujuyla; kameralara gülümseyen bu kadın, kendini ne kadar güzel hissetmişti o günlerde. Ya da daha eskileri, gençliğinde ilk keşfediliş zamanlarında mesela. Konservatuar dönemlerinde belki. Yeşilçamın usta seslere, yakışıklı jönlere, muhteşem güzellere ev sahipliği yaptığı o büyülü dünyanın kapısının önündeyken hatta. Neler düşlediğini, nerde olmak istediğini ve acaba ne hissettiğini öylesine merak etmiştim ki. Ancak bunlar sorulacak, cevap alınacak meseleler değildi. Kim bilebilirdi ki sevgili Seha Okuş’un doksan yedinci yaş gününü kutlayışının hemen ardından, çekip paylaşıldığı bir videosunun; yirmilerindeki bir kızı böylesine etkileyebileceğini. Kendimi gördüm sanki. Yıllar yıllar sonrasında seslendirdiğim bir şiiri dinleyişimi ya da birilerinin bu köşeden geçişini. Öylesine büyümüştüm ki, ‘hayır ben anaokulundan başka okula gitmem’ evresini çoktan geçmiştim. Bu da böyle bir şeydi. Yaş alacaktım, yaşlanacaktım. Kendimi çok güzel hissedecek ama bir gün gelecek tüm bunları bende yaşayacaktım. 

İçimde bir şeyleri hareketlendiren bu videodaki hüzünlü gözler, beyaz saçlar, buruk ve eğimli duruş, taş plaktan gelen hafif cızırtı, insanı yakıp kavuran ahenkli ses; dediğim gibi sevgili Seha Okuş’a aitti. ‘Hasretinle Yandı Gönlüm’ ün en kıymetli yorumlarından biriydi şüphesiz. Gördüğünüz gibi üzerine bir köşe yazdık son tahlilde. Bir yandan ben tüm bu betimlemeleri yaparken sizin de ‘Aramızda karlı dağlar, hasretin bağrımı dağlar.’ diye mırıldanmaya başladığınızı düşünüyorum. Hatta bazılarınız İbrahim için kötü sözler sarf etmeye başlamış bile olabilir. Gülcan’ın bitmek bilmeyen sabrı, sadakati ve buğulu bakışları da gözlerinizin önüne çoktan geldi eminim. Seha Okuş’un yorumuyla özdeşleşen Yeşilçam’ın önemli filmlerindendi: ‘Dönüş’. ‘İbrahim, dönüşün böyle mi olacaktı?’ kimileri için sinemanın en can yakıcı cümlesiydi belki Gülcan’ın yüreğinden dökülen. Soran için bile soru olmaktan çıkmış bir cümle. Öylesine saf, öylesine sitemkar. Süssüz, yalın ve çok gerçek. Tüm acıların suratına tokat gibi çarpacak kadar içselleştirilmiş.

Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın iz bırakan oyunculukları, memlekette her dönem kadın olmanın tükenmez zorlukları, sadakatin içi boşaltılmış manası, Gülcan’ın daima direnişi, İbrahim’in karaktersizlik ne demek hepimize öğretişi ve son sahnede kavuşma beklerken gördüklerimizin, gözlerimize bıraktığı armağan yaşları… 

Hasretinle yandı gönlüm, hasretinden prangalar eskittim ya da bir kavuşmak, kırk hasreti alnından vurur; deseler de ben bazı kavuşmaların mahşere kalmasını ve belki hiç var olmamasını düşleyenlerdenim. Gelecek diye bekleyişlerin ziyan edildiğini görenlerden… Fakat söyleyenin de bir bildiği vardır elbet. Hasretle yanan tüm gönüllere armağan olsun..

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *